“Kaygı”dan Özgürlüğe: İçsel Huzura Yolculuk
Evrimsel olarak, kaygı bizi tehlikelere karşı korumak amacıyla gelişmiştir. Atalarımız, hayatta kalmak için çevredeki tehlikeleri önceden sezmek zorundaydı. Bu nedenle, belirsizliğe karşı tetikte olma hali evrimsel bir avantaj sağladı. Modern dünyada da kaygı, belirli düzeye kadar bizi hayatta tutan işlevselliği olan duygumuzdur. Fakat bazen gerçek bir tehdit olmadığında dahi kaygımız tetiklenebilir, bizi olası tehlikelere karşı koruyan duygumuz olan kaygı işlevsiz hale gelebilir. Bu nedenle kaygı ikiye ayrılır;
İşlevsel kaygı: Kişiyi motive eder, dikkatini toplamasına yardımcı olur ve olası risklere karşı hazırlıklı olmasını sağlar.
İşlevsiz kaygı: Günlük hayatı olumsuz etkiler, kişinin işlevselliğini düşürür ve onu sosyal veya mesleki fırsatlardan uzaklaştırır. İşlevsel kaygı, kişinin hedeflerine ulaşmasına ve kendini korumasına yardımcı olurken, işlevsiz kaygı, günlük yaşam kalitesini düşürür ve sorun yaratır.
Mesela yarın önemli olan bir sınavın var. Duyduğun kaygı ile saatlerce çalışma masasının başından kalkmadan çalışıyorsun. Yarın sınava girdiğinde kendini daha rahat hissediyorsun. Bu işlevsel kaygıdır. Öte yandan sınava dair duyduğun kaygı çok daha az olsaydı o sınava hiç çalışmayabilirdin. Sınavın kötü geçecek ve belki bir dönem daha o dersi almak zorunda kalacaktın. Sınava çalıştığın halde “Sınavda hiçbir şey yapamayacağım, eyvah çok kötü geçecek.” tarzında düşüncelerle birlikte çok fazla kaygı duyduğunda ise sınav esnasında sorulara odaklanmakta güçlük çekebilir gerçekten çalıştığın sorular aklına gelmeyebilir. Bu da işlevsiz yani gerçekçi olamayan bir kaygıdır.
Olaylar anında oluşan kaygımızla birlikte beyin o an tehlikenin gerçekliğini hemen analiz etmez. Çünkü seni hayatta tutmak zorundadır. Bir an önce tehlikeyle ya savaşmanı ya da kaçmanı sağlayacak davranışlar oluşturmanı sağlayacaktır. Yolda giderken yolun ilerisinde saldırgan bir köpek görmen gibi. O an gerçekten köpek saldırgan olabilir ve sana zarar verebilir. Duyduğun yoğun kaygıyla birlikte sola dönerek yolunu değiştirebilirsin.
Savaş Ya da Kaç!
Vücut tehlike veya stres karşısında savaşırız ya da kaçarız. Otomatik bir savunma mekanizmasıdır. Bu tepki, beynin tehlikeyi algılamasıyla birlikte sinir sistemi ve hormonların devreye girmesiyle oluşur. Ani bir tehdit durumunda vücut alarma geçer, böylece kişi ya mücadele etmek savaşır ya da tehditten kaçmak için hazırlanır. Bu tepki, insanın hayatta kalmasını sağlayan evrimsel bir mekanizmadır, ancak modern yaşamda bu tepki, sadece fiziksel tehditlerle değil psikolojik stres kaynakları olan iş stresi, ilişkisel problemler veya gelecek kaygısı gibi psikolojik durumlarla da tetiklenebilir. Bu nedenle, sürekli aktif hale gelen savaş ya da kaç tepkisi, kaygı bozuklukları, kronik stres ve tükenmişlik gibi sorunlara yol açabilir.
Stres kaynaklarıyla birlikte kaygılandığımız zamanlar beynimizde olumsuz senaryolar oluşturduğumuzda beyin o an bunun gerçekliğiyle ilgilenmez. Bir an önce aksiyon almanı sağlamaya çalışır. Bu nedenle;
»Tehlike algılandığında beyin, adrenal bezlere sinyal gönderir.
»Adrenalin ve kortizol gibi stres hormonları salgılanır.
»Kalp atışı hızlanır, solunum artar, kaslara daha fazla oksijen gitmesi için kan akışı hızlanır.
Bu tepkiler karşıdan karşıya geçerken soldan gelen arabayı gördüğünde de oluşur, hazırladığın halde “ya beğenilmezse” diye düşündüğün projenle ilgili aklına getirdiğin olumsuz senaryolar ile birlikte de oluşur. Kaygını kontrol edebilmen için bunun farkına varıyor olabilmen lazım. Kaygılandığın şeylerin ne kadarı gerçekçi ne kadarı gerçekçi değil tartabilirsin. Olumsuz yoğun duygular içerisindeyken o an bunu analiz edemeyebilirsin. Biraz nefes egzersizleri yaparak rahatlayabilirsin. Sonrasında seni kaygılandıran olay karşısındaki tehlike algının gerçekliğini sorgulayabilirsin. Olumsuz senaryolara karşı ise çözüm yolları oluşturduğunda kendini daha rahat hissedecek ve kaygı seviyen daha da azalacaktır.